2 Eylül 2007 Pazar

SİVAS





İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Sivas, doğusunda Erzincan; güneyinde Malatya, Kahramanmaraş ve Kayseri; güneybatısında yine Kayseri; batısında Yozgat; kuzeyinde Tokat ve Ordu; kuzeydoğusunda da Giresun ile çevrilidir. İl topraklarının büyük bölümü Yukarı Kızılırmak, bir bölümü de Yeşilırmak ve Fırat havzalarında yer alır. İl toprakları oldukça yüksek dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Bu dağlar III.zamanda başlayan Alp kıvrımlaşması sırasında Kuzey ve Güney Anadolu dağ sistemleri de belirginleşmiştir. Kuzey Anadolu dağlarının güneye, Güney Anadolu dağlarının kuzeye açılan kolları il alanının büyük bölümünü kaplamaktadır. Kuzey Anadolu sistemine bağlı olan bu dağlar Kızılırmak vadisi ile Kelkit vadisi arasını doldurarak batı-doğu doğrultusunda uzanır. Toroslara bağlı dağlar ise Şarkışla’dan başlayıp ilin ortalarına doğru sokulur. Bu iki sıranın dışında kalan ve genellikle tek tek yükselen dağlar, ilin diğer yükseltileridir. Bu dağlar arasında vadiler, çukurlarda oluşan ovalar ve yüksek platolar bulunmaktadır.
***
Bu dağlık alanda Çoruk-Kelkit vadi oluğu ile ayrılan, doğudan batıya doğru Kızıldağ (3.015 m.), Köse Dağı (3.050 m.), Tekeli Dağı (2.621 m.) ve Yıldız Dağı (2.537 m.) iç dağ sıralarını oluştururlar. İlin doğu kesimini Çengelli Dağı (2.596 m.) ile Karasu-Aras Dağları’nın batı bölümünü oluşturan Yama Dağı, kuzey kesimini Giresun Dağlarının güneybatı uzantıların engebelendirir. Yama Dağı’nın bulunduğu kesimdeki dağlar aynı zamanda Divriği Dağları olarak da isimlendirilir. İlin orta kesiminde Tecer Dağları bulunmakta olup, Beydağ’ında 2.7.10 m.ye ulaşır.Bu dağların batısında İncebel, Karababa Dağları (2.235 m.) ve Akdağlar bululnmaktadır. İlin güney kesimini Hezanlı Dağı (2.283 m.) ile Göltepe’de 2.719 m.ye ulaşan Gövdeli Dağı engebelendirmektedir. Bunlar aynı zamanda Torosların uzantıları olup, ilin güney sınırını oluştururlar. İlin en yüksek noktası ise kuzeydoğudaki Kızıldağ’daki Peynirli Tepe’dir (3.025 m.). İl arazisi farklı jeolojik dönemlerde oluşmuştur. İl merkezinde Yıldızeli-Hafik arasında I.Jeolojik dönemden kalmış yaşlı kütleler yer alırken, Yıldızeli-Şarkışla arasında II.Jeolojik dönemde oluşmuş arazi ana çatıyı oluşturur. İldeki dağlar, III.Jeolojik devirde Alp orojenezi ile belirginleşmiştir. Gemerek-Şarkışla yöresindeki akarsu boylarında ise IV.Jeolojik dönemde oluşmuş birikintilere rastlanır. İl topraklarının kuzeyinde yer alan Kelkit Vadisi birinci dereceden deprem kuşağında yer alır. Zara-İmranlı çizgisinin kuzeyi ikinci ve üçüncü dereceden deprem kuşağında yer alır.








Sivas’ta platolar geniş bir yer tutmaktadır. Uzunyayla’nın il sınırları içerisinde kalan doğu kesimi akarsularla bölünmüş olup ilin en büyük platosudur. İlin bir başka önemli platosu da Sivas’ın kuzeyindeki Meraküm Platosudur. Sivas’ın coğrafi yapısında vadilerin önemi büyüktür. İl topraklarının yüksek kesimlerinden kaynaklanan akarsuların açtığı yarıklarda yer yer genişleyen alüvyonlu ovalar ve vadiler bulunmaktadır. Bunlardan Kızılırmak Vadisi Sivas’ın en önemli ve en uzun vadisi olup, İmranlı’nın doğusundan başlar ve dar bir oluk halinde uzanır. Zara’da biraz daha genişleyerek Merkez ilçenin içerisine girer. Kızılırmak Vadisini burada Fadlım ve Tecer ile Yıldızeli Çayı Vadisi de eklenir. İlin diğer önemli vadilerinden olan Çatlısuyu Vadisi Kangal Çayı Vadisi ismi ile, Tecer Dağları’nın güneybatı yamaçlarından başlar ve Yama Dağı’nın batısındaki Kalkım Çayı Vadisi ile Çetinkaya yakınlarında birleşir. Bundan sonra doğuya doğru yönelen vadi Tatlı Çayı Vadisi ismi altında dar bir yarık biçiminde Divriği’ye kadar uzanır. Bu vadilerin dışında il topraklarında, Kulmaç Dağı’nın güney yamaçlarından başlayarak Malatya’ya kadar uzanan Tohma Vadisi, Giresun Dağlarının güney yamaçlarından başlayan Canik, Giresun, Otlukbeli ve Kösedağları arasında uzanan Kelkit Vadisi bulunmaktadır.












İl topraklarında akarsuların vadilerde açtığı oluklarda ve taşıdıkları alüvyonlar geniş ovaları oluşturmuştur. Bunların başında Gemerek Ovası, Yıldızeli (Bedehdun) Ovası ve Suşehri Ovası gelmektedir. İl topraklarını Kızılırmak, Kelkit Çayı, Tozanlı Çayı, Çaltı Çayı, Melet Çayı ve Tohma Çayı sulamaktadır. Sivas’ın jeolojik yapısında kıvrılma ve yükselmeler sonucunda çöküntü alanlarında bazı göller oluşmuştur. Bunlardan Karagöl, Hafik Gölü, Lota Gölü ve Tödürge Gölü doğal göllerdir. Ayrıca sulama amaçlı olarak Gölova, Yapıaltın ve Maksutlu Barajlarının Baraj Gölleri bulunmaktadır. İlin kuzeydoğusundaki Kılıçkaya Baraj gölünün bir bölümü de il sınırları içerisindedir.















Sivas, İç Anadolu iklimi olan Karasal iklimin etkisinde kalmakla birlikte, kuzeyde Karadeniz, doğuda Doğu Anadolu yüksek bölge ikliminin etkileri görülmektedir. Yazları çok sıcak ve kurak olup, kış ayları ise soğuk ve kar yağışlıdır. Sivas İlinin bitki örtüsü genellikle ilkbaharda yeşeren ve yazın kuruyan geven, sığırkuyruğu, kekik ve katırtırnağı gibi bozkır bitkilerinden oluşur. Yalnızca Yeşilırmak Havzası’na giren ve Karadeniz ikliminden etkilenen Suşehri ile Koyulhisar yöreleri bitki örtüsü açısından zengin olup, iğne yapraklı ağaçlardan oluşan zengin ormanlarla kaplıdır. Bu orman örtüsünü sürekli yeşil kalan çok çeşitli ve zengin ağaçlar ile otsu bitkiler tamamlamaktadır. İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, dağ ve kış turizmi, avcılık ile sanayie dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünler, buğday, arpa, şeker pancarı, fiğ, patates, çavdar, soğan, domates ve elmadır. Az miktarda baklagiller ve sebze yetiştirilir. Hayvancılıkta büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yapılır. Eski bir atçılık merkezi olan Uzunyayla’da boğa deposu vardır. Tavukçuluk ve arıcılık da önem taşımaktadır.










1968’de kalkınmada öncelikli iller kapsamında olan Sivas’ta et kombinası, süt ürünleri, yem, dokuma, çimento, döküm, metal eşya, çivi, amyant, yedek parça, tuğla ve kiremit fabrikaları vardır. Ayrıca Türkiye Demiryolları Makineleri Sanayii Tesisleri, Beton Travers Fabrikası ve küçük sanayii kuruluşları bulunmaktadır. Bunlar daha çok el sanatları ve halı-kilim, düz dokumacılığa yöneliktir. İlde kuyumculuk, gümüş işlemeciliği ve halıcılık halkın ekonomik gelir kaynaklarındandır.

Yer altı kaynakları bakımından oldukça zengindir Merkez ilçede kireç taşı ve tuğla-kiremit hammaddesi, Divriği’de demir ve linyit, Gemerek’te mermer, Gürün’de demir, Hafik’te asbest, İmranlı’da gümüş, kurşun-çinko ve manganez, Kangal’da demir ve linyit, Koyulhisar’da bakır-kurşun-çinko ve kireç taşı, Suşehri’nde magnezit, Yıldızeli’nde flüorit, kireç taşı, mermer ve tuğla-kiremit hammaddesi, Zara’da magnezit ve talk içeren maden yatakları bulunmaktadır. Ayrıca ilin çeşitli yörelerinde de jips yatakları vardır.
















Maden suyu kaynakları bakımından da zengin olan ilde, Yılanlı Çermik olarak bilinen Balıklı Çermik ile Sıcak Çermik ve Soğuk Çermik bunların başında gelmektedir. Sivas ve çevresinde yapılan kazı ve araştırmalarda ele geçen buluntular yörede ilk yerleşimin Neolitik Çağda (MÖ. 10.000-5.500) başladığını göstermektedir. Hafik Gölü, Pılır Höyüğü, Zara Tödürge Gölü kıyısındaki Tepecik Höyüğü ile Kangal ilçesi Çukurtarla ve Kavak Nahiyesi Höyük değirmeninde Neolitik Çağa ait Prehistorik buluntular ele geçmiştir. Ayrıca Yıldızeli Argaz Höyük ve çevresinde Kalkolitik Çağ (M.Ö.5000-3500) ile Tunç Çağı (M.Ö.3000-1500) buluntuları ile karşılaşılmıştır. MÖ.3000’lerde Hattilerin Yurdu olarak isimlendirilen Sivas çevresine MÖ.2000’de Hititlerin yerleştiğini arkeolojik araştırmalar ortaya koymuştur. Tatlıcak Köyü ile Uzuntepe köylerinde bulunan höyükler ve Gürün Şuğul Vadisindeki Hitit yazıtları yöredeki Hitit yerleşimini kanıtlamaktadır. Buradaki höyüklerde Hititlerin üzerinde Frig izlerine rastlanmış oluşu, Balkanlardan Anadolu’ya gelen Friglerin, Hitit yerleşim alanlarının üzerlerinde yaşadıklarını göstermektedir. Geç Hitit Devletleri döneminde Sivas’ın güney kesimi Hitit yazıtlarından öğrenildiğine göre Tilgarimmu ismi ile anılıyordu. Yöre MÖ.VII.yüzyılda Kimmer ve İskit akınlarına uğramış, MÖ.VI.yüzyılın başlarında Medler ve Persler yöreye egemen olmuşlardır.



























Lydialılar döneminde Kral Yolunun Sivas’tan geçişi, yörenin önemini daha da arttırmıştır. Bugünkü il merkezinin bulunduğu yerde o dönemde Sebasteia isimli bir kentin olduğu bilinmektedir. MÖ.IV.yüzyılın ikinci yarısında Persleri ortadan kaldıran Makedonya Krallığı bir süre yöreye hakim olmuş, İskender’in ölümünden sonra Kapadokia Krallığına bağlanmıştır. Uzun bir süre Pontus ve Ermeni Krallıklarının yönetiminde kalan yöre, MS.17’de bütün Kapadokia ile birlikte Roma egemenliği altına girmiştir. Bu dönemde kısa sürelerle Partların ve Sasanilerin eline geçmiş, Bizans döneminde ise Armeniakon Themasının sınırları içerisinde kalmıştır. XI.yüzyılda ise Bizans’ın Sebasteia Themasına bağlanmıştır. Malazgirt Savaşı’ndan önce Selçuklular yöreye akınlar düzenlemiş ve bazı Türkmen grupları da buraya yerleşmişlerdir. Bu arada Selçuklulardan Elbasan kısa süre yörede hakimiyet kurmuştur. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra Türkmen boylarının yöreye yerleşimi hız kazanmıştır. Kısa bir süre Selçuklu egemenliği altında kalan Sivas’ta Danişmendli Beyliği kurulmuştur (1075). Danişmend Beyliğinin taht kavgaları ile zayıf düşmesinden sonra Anadolu Selçuklularını yeniden birleştiren I.Mesud, 1152’de Sivas’ı ele geçirmiştir. Bundan sonra 1175’te II.Kılıçarslan tarafından kesin olarak Selçukluların hakimiyetine girmiştir. Ardından İzzeddin Keykavus Sivas’ı başkent yapmış, uzun süre Sivas’ta kalarak Sivas’ imar etmiş ve geliştirerek büyük bir ilim merkezi haline getirmiştir. İzzettin Keykavus’un türbesi, medresesi o dönemden günümüze gelebilen yapılar arasındadır.







İzzeddin Keykavus’un ölümünden (1220) sonra yerine geçen Alaeddin Keykubat zamanında Anadolu Selçuklularının en parlak dönemi olmuştur. Alaaddin Keykubat Moğol tehlikesini görerek Sivas’ı 1224’te surlarla çevirerek korunaklı duruma getirmiştir. II.Gıyasettin Keyhüsrev zamanında kötü yönetimden ötürü, sıkıntı çeken halk, 1240 yıllarında ayaklanarak Sivas’ı yağmalamışlardır. Bu sırada Moğollar Anadolu’yu ele geçirmek üzere harekete geçmiş, Gıyasettin Keyhüsrev’i 1243’te Kösedağı Savaşı’nda yendikten sonra Sivas’ı ele geçirmişlerdir. Bundan sonra Moğollar yöreye egemen olmuş, Moğollara bağlı Selçuklular, Moğolların kurduğu İlhanlı Devleti Sivas’ı yönetmiştir. Sivas bu dönemlerde büyük gelişme göstererek önemli bir ticaret ve bilim kenti olmuştur.

İlhanlılar döneminde Demirtaş Sivas’a yerleşmiş ve istiklalini ilan ederek Sivas’ta uzun yıllar saltanatını sürdürmüştür. Demirtaş’tan sonraki Sivas Valiliğine Alaeddin Eratna oğlu Gıyasettin Mehmet, Alaeddin Ali ve oğlu Mehmet Bey gelmiştir. Kadı Burhaneddin Mehmet Beyi yerinden uzaklaştırarak Sivas’ta kendi adına bir devlet kurmuştur. Bu dönemde Burhaneddin Bey Sivas’ı onarmış, surların etrafına hendekler kazdırarak kaleyi güçlendirmiştir. Ancak Akkoyunlulardan Kara Osman ile yapılan savaşta ölmüş ve yerine oğlu Alaaddin geçmiştir. Bu dönem Anadolu’da Moğol ve Osmanlılar arasındaki savaşların, çekişmelerin başladığı dönemdir. Yıldırım Beyazıt Amasya’yı alarak Sivas’a yaklaşmış, o sırada Karamanoğullarının baskısına dayanamayan Alaaddin Bey de Sivas’ı Osmanlılara teslim etmiştir.





















Yıldırım Beyazıt, büyük Şehzadesi Emir Süleyman’ı şehre vali olarak tayin etmiştir. Sivas Osmanlıların eline geçtikten bir yıl sonra 1400 yılında Timur’un istilasına uğramıştır. Bu dönemde şehir Timur tarafından yağmalanmış ve yakılmıştır. Sivas 1413’te yeniden Osmanlı topraklarına katılmış, 1472’de de Akkoyunluların saldırılarına uğramıştır. Osmanlı yönetiminde Rumiye-i Sugra içerisinde yer alan Sivas yöresi 1511’de Şahkulu, Baba Tekeli ayaklanmasında önemli rol oynamıştır. Yavuz Sultan Selim bu ayaklanmayı bastırmış ve Rum eyaletini Paşa Sancağı yapmıştır. Daha sonra Amasya, Çorum, Tokat kısmi olarak Malatya ve Kayseri illeri Sivas’a bağlı birer sancak olmuştur.Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Sivas’tan 40 ilkokul, 1000 dükkan, 18 han, 40 kadar çeşmesi olduğundan söz etmektedir. XVI.-XVII.yüzyıllarda Celali Ayaklanmalarının en etkili olduğu yerler arasında idi. XIX.yüzyıl sonlarında Sivas’taki Ermeni ayaklanmaları Sultan II.Abdülhamit’in kurdurduğu Hamidiye Alayları tarafından bastırılmıştır. Bu arada Kafkasya’dan gelen Çerkez göçmenleri Sivas’ın Uzunyayla kesimine yerleştirilmiştir.





I.Dünya Savaşı’ndan sonra, Milli Mücadele Sivas’taki kongre ile başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmış, Amasya ve Tokat Kongrelerinden sonra 27 Haziran 1919’da Sivas’a gelerek burada bir kongre yapılmasına karar vermiştir. Mustafa kemal Paşa ve beraberindeki heyet 4 Eylül 1919’da bugünkü Atatürk Kongre ve Etnoğrafya Müzesi olan binada Sivas Kongresini yapmıştır. Sivas Kongresi öncesinde General Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay ve Refet Bele ile buluşan Mustafa Kemal Paşa 21-22 Haziran 1919’da bir genelge yayınlayarak İstanbul’daki bazı devlet adamları başta olmak üzere komutanlara özel mektuplar yazmıştır. Bu genelge ve mektuplarda “ Milletin istiklâlini kurtarmak için, her türlü tesir ve baskıdan uzak bir millî heyetin kurulması gerekmektedir. Bunun için yazışmalar sonunda, Anadolu’nun en güvenilir yeri Sivas’ta Millî Kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır. Fırka (parti) anlaşmazlıkları gözetilmeden her sancaktan, halkın güvenini kazanmış üç murahhasın (delegenin ), mümkün olan çabuklukla yola çıkarılması gerekir. Her ihtimale karşı bunun bir ‘millî sır’ olarak tutulması ve gereken yerlerde yolculuğun değişik adla ve kılıkla yapılması lâzımdır. Müdafa-i Hukukı Millîye Cemiyetleri ve Belediye Başkanlıklarınca murahhasların seçilmesi ve yola çıkarılması hakkında, vatanseverlikle yardımcı olmanızı; ve onların adlarıyla yolculuk tarihlerinin telgrafla bildirilmesini istirham eylerim” yazılmıştır.









Sivas Kongresinde alınan kararlar bir bildiri olarak yayınlanmıştır: “Mondros Mütarekesinin imzalandığı anda Osmanlı ülkesinin sınırları içerisinde kalan bölgeler bir bütündür, parçalanamaz, birbirinden ayrılamaz. Bunu çiğnemeye yönelik her türlü işgal ve müdahaleye silahla karşı koymak, meşru müdafaa hakkını kullanmaktır. Osmanlı hükümeti dış baskı karşısında ülke topraklarından bir bölümünü terk etmeye yönelirse buna karşı direnilecektir. Milletin bağımsızlığını, ülkenin bütünlüğüne saygı duyulması koşulu ile başka devletlerin ekonomik, sınai ve teknik yardımları memnunlukla kabul edilecektir. İstanbul hükümeti de diğer medeni ülkelerin, hükümetleri gibi milli iradeye saygı göstermeli, bu amaçla Meclis-i Mebusanı bir an önce toplantıya çağırmalı, aldığı kararları o meclisin denetiminden geçirmelidir. Ülkedeki tüm direniş örgütleri birleştirilmiş, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hıkık Cemiyeti adı altında toplanmıştır. Mevzii dernekler bu cemiyetin birer şubesi olacaktır. Anadolu ve

Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti, Heyeti Temsiliye adı altındaki merkez tarafından yönetilecektir. Bu kurul gerektiğinde İdare-i Muvakkadi ilanına yetkili olacaktır.” Cumhuriyetin ilanından sonra Sivas, il konumunu sürdürmüştür.

CAMİİLER

Ulu Camii : Kendi adı ile anılan mahallededir. Sivas müzesinde bulunan kitabesine göre 593 H.(1196-1197M.)yılında Kızılarslan Bin İbrahim tarafından yaptırılmıştır. 31*54m. iç ölçülerinde ve yaklaşık 1674m2'lik bir alana oturan dikdörtgen planlı camiinin üst örtüsü düz dam şeklindedir. Güney duvarına dik olarak uzanan 11 sahanlı asıl ibadet alanında toplam 50 yığma ayak bulunmaktadır.

Ulu Camii / Big Mosque

XIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen tuğla örgülü, silindirik gövdeli minaresinde 116 basamakla çıkılmaktadır. Sekizgen kaidesinde kufı yazı şeritleri firuze renkli sırlı tuğladandır. Gövdede kilitli örgü sistemi aralıksız devam eder. Kaide, gövde ve şerefe altı firuze renkli çinilerle süslenmiştir.

Kale Camii : İlimiz Selçuk Parkı içerisindedir. III. Sultan Murat’ın vezirlerinden Sivas Valisi Mahmud Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılmıştır. Asıl ibadet alanı kare planlı, üzeri yüksek bir kubbe ile örtülüdür. Beden duvarları kesme taşlarla inşa edilen camiinin kuzeybatı köşesinde yer alan tuğla örgülü minaresi on altıgendir.

Plan tertibi, mimari üslubu, süsleme elemanları ve ince uzun, zarif minaresi ile Sivas'taki Osmanlı camilerinin en güzelidir. Bu camilerimizden başka diğer camilerimiz ise; Meydan Camii(1564), Aliağa Camii(1589), Alibaba Camii(XVI.Yüzyıl) sayabiliriz.

TÜRBELER

Ahi Emir Ahmed Türbesi : Tokmakkapı Mahallesinde Kurşunlu Hamamı karşısındadır. XIV. yüzyılın ilk yarısında Ahi Emir Ahmed için yaptırılmıştır. Kare kaide üzerinde yükselen sekizgen gövdesi ve pramidal külahı ile tamamı kesme taştan inşa edilmiştir. XIV. yüzyılın ilk yansında Sivas'ta esnaf teşkilatı olan Ahiliğin önemli bir yeri olduğunu ispatlamaktadır.

Ahi Emir Ahmed Türbesi / The Mousoleum of Ahi Emir Ahmed

Güdük Minare : Kare kaide üzerine, silindirik tuğla örgülü bir gövdeye sahip oluşu ve kısa bir minareye benzemesinden dolayı halk dilinde "Güdük Minare" adıyla şöhret bulmuştur.1347 yılında vefat eden Ertanoğullarından Şeyh Hasan Beye aittir.

Abdülvahabi Gazi Türbesi : Türbe ve tekkeler içinde özel bir yeri ve önemi bulunan Abdulvahabi Gazi Türbesi Sivas'ta halkın çok önem verdiği ve ziyaret ettiği türbedir. Abdulvahabi Gazi Anadolu'nun fetih devri evliyasındandır. Kötü alışkanlıklarını terk etmek, bela ve uğursuzluktan kurtulmak isteyenlerin dua ettikleri yüz sürdükleri ve şifa buldukları bir türbedir.

Şemseddin Sivasi Türbesi : Atatürk caddesi üzerindedir. Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Koca Hasan Paşa tarafından 1564 yılında yaptırılan Meydan Camiinin kuzeybatı yönünde camii avlusu içerisinde yer almaktadır.

Türbenin duvarları kesme taştan olup, iki bölüm halinde 1600 yılında inşa edilmiştir. Dıştan sekizgen bir kasnağa sahip tek kubbeli birinci kısmında Şemseddin Sivasi'nin, ikinci kısımda ise 20 adet sanduka bulunmaktadır.

Şemseddin Sivasi Tokat'ın Zile ilçesindendir. Kırka yakın eser sahibi alim, fazıl ve arif zat olup, Halvetiye Tarikatına bağlı Şemsiye kolunun kurucusudur.

Sivas il merkezinde diğer türbeler ise; Şeyh Çoban Türbesi (XIV. yüzyıl ortaları), Şeyh Erzurumi Türbesi, Kadı Burhanettin Türbesi, İncili Hanım, Mum Baba, Süt Evliyası, Akbaş Baba gibi önemli Türbeleri sayabiliriz.

HANLAR

Behrampaşa Hanı : 1573 yılında Sağır Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kesme taş malzemeli, iki katlı ve ortası açık avlulu olarak inşa edilen hanın birde ahır kısmı mevcuttur. Güney yönünde dışa taşıntılı, sivri kemerli bir girişi ve bu girişin üzerinde üç dilimli kemere sahip iki penceresi vardır. Pencerelerin sağ ve solunda aslan motifi işlenmiştir. Halk arasında Taş Han olarak da bilinmektedir.

Sivas'ta bundan başka, Taşhan, Subaşı Hanı, Çorapcı Hanı gibi önemli bazı hanlarda mevcuttur.

Taşhan / Cervansarai

HAMAMLAR

Kurşunlu Hamamı : Sivas'ın en büyük hamamıdır. 1576 yılında Sağır Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kadın ve erkek olmak üzere bitişik olarak inşa edilmiş bir çifte hamamdır. Klasik Osmanlı hamamlarının tüm belirgin özellikleri bu hamamda görülür. Kesme taşlarla İnşa edilen hamam bir zamanlar tuz deposu ve bir aralık erkek kısmının soyunmalık kısmı cami olarak kullanılmıştır. 1950 yılında esaslı bir şekilde onarılarak kullanılır hale getirilmiştir.

Kurşunlu Hamamı / Kurşunlu Bath

Sivas’ta bulunan başka önemli olarak; Meydan Hamamı, Kale Hamamı kalıntısı, Mehmet Ali Hamamı, Eski Paşa Hamamı, Çay Hamamı (Sütlü Hanım) ve Şirinoğlu Hamamlarını da sayabiliriz.

ÇEŞMELER

İlimizde tarihi çeşme sayısı hayli azalmıştır. Bunlardan mevcut ve önemli olanları; Şeyh Çoban ve Şehit Orhan Tunçgöz Çeşmesidir.

KÖPRÜLER

Eğri Köprü : Sivas'ın 3 km. güneydoğusundadır. Sivas-Eski Malatya yolu ve Kızılırmak'ın üzerinde 18 kemerli olan bu köprü ile geçilir. Uzunluğu 179.60m. eni 4.55 m'dir. Aynı doğrultuda olmadığı için Eğri Köprü denilmektedir. Kitabesi olmadığı için hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Kesik Köprü / Cut BridgeYıldız Köprüsü / Yıldız Bridge

Bundan başka önemli olarak Kesik Köprü, Yıldız Köprü ve Boğaz Köprülerini sayabiliriz.

SİVİL MİMARİ ESERLER VE SİVAS KONAKLARI

Kangal Ağası Konağı / The Mansin at Kangal Ağası

Sivas Kangal Ağası Tavanı / The ceiling at the mansion of Sivas-Kangal Aga's

Sivas Kangal Ağası Konağı Ahşap Tavanı / The wooden ceiling of Sivas-Kangal Ağa's Mansion

Hükümet Konağı: Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa tarafından 1884 yılında yaptırılmıştır.

Kongre Binası : Ulu Önder Atatürk'ün 4 Eylül 1919'da Sivas Kongresini yaptığı tarihi bina 1894 yılında yaptırılmıştır.

Jandarma Binası : Sivas Valisi Reşit Akif Paşa zamanında, 1908 yılında jandarma dairesi olarak yapılmıştır.

Jandarma Binası / Jandarma Building

Ziyabey Kütüphanesi : Sivas'ın ileri gelenlerinden Yusuf Ziya Başara tarafından 1908 yılında kütüphane olarak yapılmıştır.

Ziyabey Kütüphanesi / Ziyabeu Library

Bunlardan başka; İnönü Müzesi, Göğüs Hastanesi, Sanat Okulu, Eski Öğretmen Okulu, Yarı Açık Cezaevi, Alibaba Tekkesi gibi örnekler sayılabilir.

Sivas Kalesi : Yapıldığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. Roma, Bizans, Danişmend, Selçuklu, Kadı Burhaneddin Devleti ve Osmanlı dönemlerinde tamir edildiği kaynaklarda yazılıdır. Aşağı ve yukarı kale olmak üzere iki kısımdır. Aşağı kalenin çevresi 7500 m. yüksekliği 25 metredir. Kesme taştan inşa edilen sur duvarları, kuleleri ile Kayserikapı, Palaş, Tokmakkapı, Cancun, Salpur gibi şehre giren demir kapıları mevcuttur. Yukarı kale ise; şimdiki Kale Park diye tabir edilen yerdir. Çelebi Sultan Mehmed tarafından büyük çapta onarılan kalede sur duvarları, iki kapısı, üzerinde bir camii, zahire ambarları, sarnıç ve cephaneliği bulunmakta idi. Her şeyi ile mükemmel olan kaleden bugüne hemen hemen hiç iz kalmamıştır.

Sivas Kalesi / The Sivas Castle

Sivas Köprüleri


Boğaz Köprüsü (Merkez)

Sivas iline 10 km. uzaklıkta, Sivas-Karayün yolu üzerinde bulunan bu köprü Kızılırmak’ın üzerindedir. Köprünün tempan duvarı içerisine yerleştirilmiş kitabesinden 1526 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak mimarı bilinmemektedir. Tempan duvarı üzerindeki Rumca yazılı bir kitabede de “Estesefos” ismi yazılıdır. Bu kitabe yakındaki bir kiliseden getirilerek buraya konulmuştur. Köprü 1910 yılında onarılmıştır.

Köprü 101.96 m. uzunluğunda, 4.45 m. genişliğinde altı gözden yapılmıştır. Yuvarlak kemerli bu gözlerin en büyük kemer açıklığı 8.95 m.dir. Kesme taştan yapılmış olan köprünün kemerleri tempan duvarlarına göre daha içeri çekilmiştir. Bunların üzerine ikinci bir kemer yerleştirilerek tempan duvarları ile aynı düzeye getirilmiştir. Köprünün memba tarafında üçgen şekilde kesme taştan selyaranlar bulunmaktadır. Mansap yönündekiler yuvarlak olup, üzerlerine sivri külahlar yerleştirilmiştir. Kemerler üzerinde korniş taşları çıkıntılı bir şekildedir. Ayrıca üzerlerine iri taş bloklardan bir de korkuluk oturtulmuştur. Yakın tarihlerde tabliyeler üzerine beton dökülmüştür.

Sivas’a Karayün tarafından gelişteki memba yönüne küçük bir odacık yerleştirilmiş olup, bu odacık oldukça iri kesme taştan yapılmıştır. Dikdörtgen şekildeki bu odacığın basık kemerli bir kapısı vardır. Bunun bekçi veya bir nevi dinlenme odası olduğu sanılmaktadır. Bu odacığın üzerine de yukarıda sözünü ettiğimiz kitabe yerleştirilmiştir.

Günümüzde köprü halen kullanılmaktadır.


Eğri Köprü (Merkez)

Sivas ilinin 3 km. güneyinde bulunan bu köprü Sivas-Ulaş yolu üzerinde, Kızılırmak’ın üzerindedir. Köprünün kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XVI.-XVII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Köprüyü sonraki yıllarda Halil Rıfat Paşa’nın yardımıyla Sivas hanedanından Kangal Ağası Abdurrahman Paşa kendi maddi olanakları ile onartmıştır. Bu köprü ile ilgili Sivas’ta söylenen bir de söylence bulunmaktadır. Topkapı Sarayı Müzesi Eski Md. Muavini Gülgün Tunç’tan öğrenildiğine göre:

“Zamanında bir usta ile şagirt (çırak) varmış. Gel zaman git zaman şagirt ile ustasının arasında geçimsizlik baş göstermiş ve araları açılmıştır. Bunun üzerine çırak ustanın yanından ayrılmış. Ardından da Sivas’taki bu Eğri Köprü’nün yapımını üstlenmiştir. Köprünün yapımı bir süre ilerledikten sonra, köprünün inşaatını gören ve ustayı tanıyanlardan biri, ustaya giderek şakirtinin Sivas’ta çok güzel bir köprü yaptırdığını söylemiş. Köprüyü merak eden usta da Sivas’a gelerek gizlice inşaatı incelemiştir. Köprünün yapımı hoşuna gitmiş olacak ki şagirtini karşısına alarak şunları söylemiş:

Usta idik olduk şagirt
Al bardağı suya seyirt
Hiç nazardan korkmadın mı?
Köprünü eğri çevirt.”

Bu öyküden kaynaklanarak da köprünün ismi Eğri Köprü olarak kalmıştır. Bağdat yolu üzerindeki bu köprünün uzunluğu 179.60 m., eni de 4.55 m.dir. Köprü on sekiz yuvarlak kemerli olup, en büyük kemer açıklığı 7.70 m.dir. Memba tarafından köprünün altı kemeri aynı doğrultuda, 63.56 m. uzunluğundadır. Bundan sonra köprü eğrilerek on iki kemeri bu eksenin dışında devam etmektedir. Bu bölümün uzunluğu da 116.04 m. dir.


Kesik (Kızılırmak) Köprü (Merkez)

Sivas-Şarkışla yolunda, Kızılırmak üzerinde bulunan bu köprünün kitabesinden öğrenildiğine göre; 1292 yılında yaptırılmıştır. Mimarının ve banisinin kim olduğu kitabede belirtilmemiştir.

Selçuklu döneminden günümüze gelen ender örneklerden biri olan bu köprü, iki bölüm halindedir. Sivas tarafında on yedi gözlü olan birinci kısım ile Kayseri yönünde iki gözlü olan ikinci bir kısım bulunmaktadır. Bununla beraber bu bölümdeki bazı gözlerin toprak altında kaldığı da düşünülmektedir. Bu yapı şekli ile inişli çıkışlı olan köprünün ortasındaki gözler yüksektir ve yanlara doğru da alçalarak devam eder. Sonra da yol seviyesi ile birleşir. Köprünün toplam uzunluğu 3.26.35 m., eni 4.95 m. dir. Bugünkü durumu ile on yedi gözden meydana gelmiş en büyük kemer açıklığı da 7.90 m. dir.

Oldukça muntazam, iri kesme taştan yapılan köprünün basık sivri kemerleri, tempan duvarlarına göre daha içeridedir. Memba yönünde üçgen selyaranları olmasına karşılık, mansap tarafında selyaranlar bulunmamaktadır. Köprünün korniş taşı dışarıya doğru hafif çıkıntılı olup, kemerlerin hemen üzerinde devam etmektedir. Bunun da üzerinde iri blok taşlardan yapılmış korkuluklara yer verilmiştir. Buradaki taşlardan bazıları siyah renge boyanmış ve köprü alternatifli olarak siyah-beyaz bir görünüm kazanmıştır.


Şahruh Köprüsü (Gemerek)

Sivas ili Gemerek ilçesinde, Karaözü (Maarifözü) Köyü’nde bulunan bu köprü Sivas-Kayseri yolunda ve Kızılırmak’ın üzerindedir. Kitabesinden öğrenildiğine göre; Dulkadiroğulları döneminden kalan bu köprüyü Şahruh yaptırmıştır.

Köprü muntazam kesme taştan yapılmış olan bu köprü 4 m. genişliğinde sekiz gözden meydana gelmiştir. En büyük yuvarlak kemer açıklığı ise 12 m. dir. Köprünün son derece muntazam örülmüş kemerleri daha içeride olup, sivri kemerlerin kilit taşı dışarıya çıkıntılıdır. Kemerler üzerinde tahfif kemeri açılmıştır. Tahfif kemerleri ile tempan duvarı aynı düzlemdedir. Ayrıca kemerler üzerine çıkıntılı bir şekilde korniş taşı yerleştirilmiştir. Köprünün eğimi ortadaki büyük gözden sonra yanlara doğru azalarak devam etmektedir.

Köprü günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir.


Yıldız Köprüsü (Yıldızeli)

Sivas-Tokat yolunda, Yıldız Irmağı üzerinde bulunan bu köprünün kitabesinden öğrenildiğine göre Selçuklular döneminde yapılmıştır. Ayrıca köprüde Ermeni dilinde yazılmış bir başka kitabe daha bulunmaktadır. Sonraki yıllarda Halil Rıfat Paşa’nın teşviki ile Sivaslı Silahtarzade Mehmet Ali Efendi tarafından onarılmıştır.

Kesme taştan yapılmış olan köprü sivri kemerli on üç gözden meydana gelmiştir. Kemerler tempan duvarı ile aynı düzlem üzerindedir. Köprünün gözleri yanlara doğru küçülerek devam etmektedir. Ortadaki büyük gözün üzerine korniş taşı yerleştirilmiş, onun da üzerine iri blok taşlardan yapılmış bir korkuluk oturtulmuştur. Köprünün memba tarafına üçgen selyaranlar yerleştirilmiştir.


Handere Köprüsü (Divriği)

Sivas ili Divriği ilçesi, Handere Köyü’nde Mirçinge Çayı üzerinde bulunan köprünün kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir.

Köprü kesme taş ve moloz taştan yapılmış olup, iki gözlü, sivri kemerlidir. Bu gözlerden biri daha büyüktür. Köprü 8 m. yüksekliğinde, 4,5 m. genişliğindedir.


Kız Köprüsü (Divriği)

Sivas ili Divriği ilçesinde, Pamuk Han’ın güneyinde bulunan bu köprünün kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Köprü kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır.


Gemerek Köprüsü (Gemerek)

Sivas ili Gemerek ilçesi, Yeniçubuk Köyü’nün güneyinde, Gemerek yolu üzerinde bulunan bu köprünün de kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Kesme ve moloz taştan yapılmış olan köprü yuvarlak kemerli ve üç gözlüdür.


Acısu Köprüsü (Zara)

Sivas ili Zara ilçesi Tekke Köyü’nde Acısu Çayı üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XVIII.yüzyılın sonları veya XIX.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır.

Köprü kesme taştan, yuvarlak kemerli iki gözlüdür.
__________________



Sivas Medreseleri


Gök Medrese (Merkez)

Sivas Kalesi’nin ve 4 Eylül Parkı’nın güneydoğusunda bulunan bu medreseyi Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahrettin Ali 1271 yılında yaptırmıştır. Mimarı (Kaluyan-ı El Konevi) Konyalı Kaluyan'dır.

Evliya Çelebi bu medreseden Kızıl Medrese diye söz etmiştir. Medrese ile ilgili olarak; “Bu eserin mislini yapmak mümkün olmadığını, diyar-ı İslamda emsaline rastlanmadığını, Timurlenk’in hayretle temaşa ettiğini, kapısının kale kapısı kadar sağlam olduğunu, iki katlı yapıldığını, 80 oda ihtiva ettiğini, talebenin kışın alt katlardaki odalarda çalıştıklarından bir müderris, iki sufi, 20 talebesi olduğunu; mescidin bir imamı, iki müezzini, kütüphanesinde bir hafız-ı kütup, bir kapıcı ve ferraş bulunduğunu; mescit kütüphaneden başka bir de fakirler için yemek pişirilen darrüziyafesi olduğunu” belirtmiştir.

Selçuklu medreselerinden günümüze iyi bir durumda gelebilen bu medrese dikdörtgen planlıdır. Gök medresenin 14 odası ve bir mescidi bulunmaktadır. Giriş kısmının üzeri dört kollu yıldız şeklinde bir tonoz ile örtülmüştür. Gök Medrese’nin mermer portali Çifte Minareli Medrese’ye benzer şekilde iki yanına kabartma bezemeli kuleler üzerinde yükselen iki minare ilave edilmiştir.

Portalin en üst bölümünde “Kılıçarslan’ın oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’in Saltanat günlerinde imar edildi” yazılı bir kitabe bulunmaktadır.

Portal zengin süslemesi ile döneminin en önemli yapıları arasındadır. Kapı kemerinin iki yanına 12 hayvan başı kabartması yerleştirilmiştir. Ayrıca iri yıldız motifleri, hayat ağacı, küçük kuşlar, kartallar bitkisel motiflerin arasında dikkati çekmektedir. Ön yüzdeki köşelere kabartma bezeli kuleler yerleştirilmiş, üzerine de yivli gövdeli birer şerefeli iki minare oturtulmuştur. Bu minareler yapıya anıtsal bir görünüm kazandırmıştır. Minarelerin gövdeleri kabartma, geometrik ve bitkisel motiflerle boş yer kalmamacasına bezenmiştir. Büyük olasılıkla da bunların içerisine mozaik çiniler yerleştirilmiş, ancak bunlar döküldüklerinden günümüze gelememiştir. Bu çinilerden dolayı da Gök Medrese ismini almıştır.

Portalden üzeri açık avluya girilmektedir. Avlunun ortasında altı köşeli bir havuz vardır. Avlunun kuzey ve güney taraflarına altı sütunlu, birbirlerine kemerlerle bağlanmış iki revak yerleştirilmiştir. Revakların iki yanına küçük birer eyvan yapılmış, bunların her iki yanına da üçer oda yerleştirilmiştir. Bu odalar birbirlerinden farklı ölçüdedir. Bu revakların orta kemerleri diğerlerinden daha geniştir. Revakları taşıyan kemerler devşirme olarak buraya getirilmiştir. Bunların çoğu kırık olduğundan da kelepçelerle sağlamlaştırılmıştır. Sütunların başlıkları tipik sütun başlıkları olup, palmet, yaprak gibi motiflerle bezenmiştir. Revaklar tonozlarla örtülmüştür. Arkalarında da duvarlara açılmış küçük kapılı medrese hücreleri bulunmaktadır. Hücrelerin üzerleri tonoz örtülü olup, kapı üstündeki pencerelerle aydınlatılmıştır.

Girişin karşısındaki büyük eyvan ve yanındaki iki oda günümüze gelememiştir. Girişin karşısındaki ana eyvan yıkılmış ancak, 1825 yılında dönemin müftüsü Seyit Abdullah Efendi tarafından medresenin bir bölümüne ahşap bir ikinci kat eklenmiştir. Girişin sağ tarafında mescide yer verilmiştir. Mescit, 5.00x5.00 m. ölçüsünde kare planlıdır. Üzerini Türk üçgenlerinin oluşturduğu tuğladan bir kubbe örtmektedir. Mihrabın üst kısmı iyi bir durumda olup, buraya çini ile Ayet’el Kürsi yazılmıştır. Alt kısım ise bozulmuş ve burası sıva ile örtülmüştür. Mescidin karşısına kare planlı Darülhadis (dershane) yerleştirilmiştir.
Gök Medrese 1904 yılında Sivas Valisi Reşit Akif Paşa tarafından onarılmış, 1926 yılında okul, 1927 yılında da müze olmuştur.


Şifaiye Medresesi (Merkez)

Sivas Kale Mahallesi’nde
, Selçuklu Parkı içerisinde, Çifte Minareli Medrese’nin karşısında bulunan bu medreseyi, Selçuklu Sultanı I.İzeddin Keykavus (1184-1220) tıp öğrenimi veren bir medrese ve hastane olarak 1217 yılında yaptırmıştır. Bu yapı Anadolu Selçuklu tıp öğrenimi veren okulların en eskisi ve aynı zamanda da en büyük planlı eseridir. Yapının mimarı Mimar Marendli Ahmet Usta’dır. Yapı 1768 yılında medrese haline dönüştürülmüştür. Medrese I.Dünya Savaşı sırasında da cephanelik ve levazım deposu olarak kullanılmıştır.

Medrese kesme taştan, 48.00x68.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Giriş kapısı mukarnaslı ve birbirine geçme bordürlerle bezenmiştir. Giriş kapısı kemerinin yanlarında güneş ve ayı simgeleyen arslan ve boğa tasvirleri bulunmaktadır. Kırmızı tuğladan yapılmış olan giriş kapısının ön yüzünde firuze, mor ve beyaz çiniler bulunmaktadır. Geometrik yıldızlar, geçmeler ve örgülü kufi yazılarla kapı son derece gösterişlidir. Bu görkemli giriş portalinden büyük bir salona geçilmektedir. Buradan da üzeri açık, dört eyvanlı revaklı bir avluya girilmektedir. Revakların arkasında içerisinde ocaklar bulunan hücreler vardır. Medresenin içerisi mavi ve siyah renkteki çini ve sırlı tuğlalarla bezenmiştir.

Medreseyi yaptıran Sultan I.İzzeddin Keykavus’un türbesi medresenin güneyinde bulunmaktadır. Türbe kapısının üzerindeki kitabe;

“Biz ki dünyayı terk edip göçtük,
Gönül derdi ektik, matemler biçtik,
Şimdiden sonra da nöbet sizdedir,
Biz sıramızı savdık ve geçtik.”


Çifte Minareli Medrese (Merkez)

Sivas Kale Mahallesi’nde Şifaiye Medresesi karşısında bulunan Çifte Minareli Medrese’yi İlhanlı Veziri Şemseddin Mehmet Cüveyni 1271 yılında yaptırmıştır. Mimarının Kölük Bin Abdullah olduğu ileri sürülmüş ancak, bunu kanıtlayacak bir belgeye rastlanmamıştır.

Medrese iki minareli oluşundan ötürü de Çifte Minareli Medrese olarak tanınmıştır. Zamanla harap olan medresenin bulunduğu yere Sivas Valisi Sırrı Paşa 1882 yılında bir hastane yaptırmışsa da bu hastane günümüze gelememiştir. Günümüzde hastanenin olduğu bölüm Açıkhava Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Medrese dikdörtgen planlı olup, günümüze yalnızca ön cephesi ile minareleri gelebilmiştir. Medreseyi oluşturan bölümler XX.yüzyılın başında tamamen yıkılmıştır. Haluk Karamağaralı’nın burada yaptığı kazılarda yapının iki katlı ve dört eyvanlı planı olduğu ortaya çıkmıştır. Medresenin portali Selçuklu taş işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olup, 20 m. yüksekliktedir. Giriş kapısı bitkisel ve geometrik motiflerle bezelidir. Aynı zamanda buraya mukarnaslı nişler eklenmiştir. Kapının iki yanına Gök Medrese’de olduğu gibi çinilerle bezenmiş iki tuğla minare yerleştirilmiştir. Zeminden itibaren minare kapısına kadar 22, oradan da şerefeye kadar 73 basamak bulunmaktadır.

Medresenin ön cephesinde celi hat ile yazılı bir ayet bulunmaktadır.


Buruciye Medresesi (Merkez)

Sivas Kale Mahallesi’nde bulunan, Şifaiye Medresesi’nin de 40 m. kuzeyindeki bu medreseyi Selçuklu Veziri Hibetullah Burucerdi oğlu Muzaffer 1271 yılında yaptırmıştır. Çeşitli ilimlerin okutulması amacıyla yapılan bu medresede müzik ile akıl hastaları tedavi edilmiştir. Uzun süre harap durumda olan bu yapı, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1966 yılında onarılmıştır. Ardından Gök Medrese’de bulunan arkeoloji müzesi 1968 yılında buraya taşınmıştır.

Kesme taştan, dikdörtgen planlı ve dört eyvanlı, iki katlı, açık avlulu medrese plan tipinin bir örneği olan bu medrese Selçuklu döneminde yapılan en güzel eserler arasındadır. Cephesi sarımtırak renkte kumlu taştan yapılmış ve burası madalyon, rozet, kıvrık dallar, palmetler ve bitkisel motiflerden oluşan bezemelerle kaplanmıştır. Giriş kapısının iki yanında kubbe ile örtülü bir mescit ve bir de türbe vardır. Türbede medreseyi yaptıran Muzaffer Burucerdi gömülüdür. Ayrıca türbe ve mescidin yanında da iki beşik tonozlu küçük oda bulunmaktadır. Revaklı avlunun arkasına medrese odaları sıralanmıştır. Avlunun iki kenarında birer eyvan, bunların iki yanında da ikişer oda bulunmaktadır. Bu bölümlerin üzeri de tonozlarla örtülüdür. Revaklardaki sütun başlıkları ve sütunlar devşirme olarak toplanmıştır.

Giriş kapısının karşısında sivri kemerli, basık tonozlu büyük bir eyvan bulunmaktadır. Eyvanın iki yanına büyük iki oda yerleştirilmiştir. Bu odaların iç kısımlarındaki merdivenlerden ikinci kata çıkılmaktadır. Avludaki kemerler arasına da yuvarlak sekiz madalyon yerleştirilmiştir. Bu madalyonların içerisinde çeşitli yazılar bulunmaktadır.
__________________


Hiç yorum yok: